7 Ocak 2014 Salı

          Çocukluğumdan beri bilirim o yolu. Evden çıkar, iki kat merdiven inersin. Sonra dış merdivenler başlar. Önce sola, ardından sağa dönersin. Sitenin iki kapısından soldaki hep açıktır; elin kolun doluysa kitap gazete yahut plaj sepetiyle, ona yönelirsin. Yok, rahatsan sağdaki daha yakın.
          Çocukluğumdan beri bilirim. Çok küçükken sitedeki diğer bebelerle oynardık. Sokağa çıkıp kızlarla ip atladığım zamanlar kadar eski yani, zira ben çocukken bile sevmezdim çocukları. Ölmemiş bir dede, anneanneyle; torunlu yaşlılı (bizde tek kelimelik bir “grandparents” kavramı yok, olsaydı keşke) tatilleri sevecek kadar küçükken yani. Akşamları dondurma mı mısır mı diye sorulan, bir şeyleri feda etmek zorunda kalmanın en acı verdiği zamanlar kadar eskiden beri bilirim.
          O zamanlar Çakraz adı sanı bilinmez bir köydü. Anneme “Tatil köyü mü şimdi bura” diye sorduğumda “Evet” derdi. Keşke tatil köyleri hep öyle kalsaydı.
          Çakraz kalabalıklaştıkça bizim ailemiz küçüldü. 3 ailenin sığıştığı kuş yuvası eve teker teker gitmeye başladık önce. Sonra dedem “gelemeyecek” oldu.
          14 yaşındaydım etraftaki delikanlıların artık daha başka gözle bakmaya başladığını fark ettiğimde. Nasıl mutluluk verir insana 14'ünde o bakışlar!
          Köpek hep çok olur bizim oralarda. İki köpeğin çiftleşmesinin ne olduğunu anlayabilecek kadar büyüdüğümde artık arkadaşlarla gitmeye başlamıştık o eve. Büyümeyi durdurmak mümkün olmadı anlayacağınız. Bazılarıysa daha çok küçük; köpeğinin üstüne niye başka bir köpeğin çıktığını anlamayan kız gibi mesela. Bazen aklıma gelir de merak ederim; acaba o kız büyüyüp de çiftleşmenin ne olduğunu öğrendiğinde köpeğinin üstüne çıkan diğeri aklına gelecek mi, kafasının karışıklığını çözebilecek mi diye. Unutmuştur belki. Neleri unutmuyor insan.

          -  Enişteee! Hoş geldin!

          Küçüklüğümden beri annemlerle geldiğimizde bir ritüelimiz vardır ama. Annem evi yerleştirir hafiften temizlik yaparken baba kız sahile iner alışveriş yaparız. Değişen şeyse “Allah vere de bu sefer yakalanmasak” lafı.

          -  Hay... Merhaba abi!

          Sesi resmen löp et çıkan, üzerinden buram buram dana kokuları tüten, hayatı et olmuş; kendi et kesilmiş adam. İnsan hiç mi korkmaz et olmaktan? Dedenin miras bıraktığı köyde kök salmış, dükkanın önüne attığı sandalyesi vücudunun şeklini almış bir kasap.

          -   Enişte tartıyorum bir buçuk kilo.
          -   Yok abi naptın, kim yiyecek o kadar eti.

          Ben yerim. Rakı balıklı gecelere çok var daha; sahilde gece yarısı şarkılarına da. Kıpkırmızı sırtı ve dahi yanakları, parça parça sivrisinek ısırığı bacaklarıyla; küçücük bir çocuğum ben daha. O zamanlar oyun taşları şıngır, bütün gazeteler ekti. Yine aynı dalga, aynı simit, yine öğle uykusu! Değişen hiçbir şey yoktu daha.

          -   Enişteee! Hoş geldin!



































































































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder