23 Kasım 2012 Cuma


nedensiz, 1.20 sn sularında külünün düşüşü içime dokundu. aylar önce ibo hediye etmişti bu adamı bana, yine aynı şarkıyla. birbirimizi merak ettiğimiz, güzel görünmek istediğimiz zamanlarda. zamanla bu güzel "görünmek" önemini yitirmeye başladı ona karşı zira olduğum olacağım kadar hayatımdaydı. 
dinledim, videoyu da seyrettim ama o külü hiç fark etmedim ben. aklım hep başka yerdeydi. yan sekmedeki konuşmadaydı, yarının saatleri dakikaları buradan oraya kaydırmalarındaydı; onu bugün de aramazsam fena bozulurda, ödevi bitirsem de teslim etsemde, bazen yarın ne giysemdeydi. 
o külü fark etmediğime utandım.
beni öperken sigarasının saçımı yakıp yakmadığını düşündüğümde çok utandım.
başkalarının aklında canlandırdıklarını seyrederken onlar gibi düşünmediğime üzüldüğümü fark ettiğimde dehşetle beraber utandım.

ve diyemedim; bazen güzel olmaktan gerçekten korkuyorum, 
kendimi beğenmiyorum da bir an bile olsa 'ya başkaları beni beğenmiyorsa' diye düşündüğümü fark edince
kendimde kırmaya çalıştığım huyun hala orada sinsi yattığını da bir fırsat kolladığını anlıyorum.

aklımın sandalyelerinde çamaşırlar birikiyor sevgili blog.  

21 Kasım 2012 Çarşamba

dokulu yazı//oradan buradan

sınav dalgasının ilk başından econcu nasihati: ne kadar az yazı ve ne kadar çok görsel kullanırsanız o kadar yüksek not alırsınız. türkçe konuştuğunda komik adam aslında, ya da ders işlemediğinde. derslerini protesto edip gitmememin tek nedeni sürekli ingilizce konuşup yetmezmiş gibi bir de ders işlemesi. 
bu yazı da öyle görsellerle bezendi. o kadar uzun süredir tembelim ki şu anda silkinip de özenemem.

o benim nesnem. bu yazıyı yazarken o da burada, bilgisayarımın yanı başında demek isterdim ama ödevimi tamamladıktan sonra özgürlüğünü ilan etti, ses alamıyorum kendisinden. böyle dediğime de bakma, endişeliyim.
umudum ve önsezim kayıp montumun cebinde olduğu yönünde ki bir insan evde nasıl montunu kaybeder anlamış değilim.
iki hafta onunla yaşadım ben; sınıfta, dolmuşta, bahçede, şurada burada karşıma oturtup neler geçiyor içinden onu izledim. ışık oldum onunla beraber, ışık doldum, ışığa kesildim.
bu hafta doku çalışırken yarım koydu beni.


dokuyu en çok kendi bedenimde, ışığı da doğal sevdim. onca arandığıma bakma.













ilişki tembelliğindeyiz bu ara.
sınav döneminde olmanın getirisi uykusuzluk ve sinir harbi defterini dün itibariyle kapattım; tembelliğime daha gezmeli tozmalı ama dur durak bilmeden devam ettim.


vuruldum. o da bana jest yapıp sevdiğim şarkıyı çaldı girişimizin şerefine. 
hazırlayanın aklına hayran kaldık. fırçanın tek tek tüm duvarları gezişinden, bir anda her tarafın surata kesilip bizi gözetleyişinden öyle etkilendim ki nereye bakacağımı hangisini takip edeceğimi bilemedim.
bir banka oturduk, göremedikçe yazıları birbirimize okuduk. 
hayal gücünün bile yetmeyeceği bir yarım saatti yaşadığımız.

ağacımda yaprak bile değil, çiçek açtıran adam
oğluşumu ürkütmeyen, ödünü bokuna karıştıran adam.
 **tişörtü kendiliğinden dekolteli.
vallahi.