28 Ekim 2010 Perşembe


Joan: Sadece o muydu, yoksa başkaları da var mıydı? Söyle!
Harry: Sadece Amy Pollack. Yalansa Tanrı çarpsın.
Joan: Sen ateistsin Harry!
Harry: Tamam evrende tek başımızayız. Bunun da mı suçlusu benim?

25 Ekim 2010 Pazartesi

depresyonun tanımı kendinden sıkılmakmış, depresyonun kraliçesi olmasa da, saray takımının yakınlarından sayılacak hapçımızın söylediğine göre. kendinden sıkılmak demeyelim ona, birkaç gün başkalarında takılmak istiyorum. onlar da bende takılsınlar, şahsen kötü olduğuna pek inanmadığım bir hayata sahibim. birkaç güncük sadece. olmaz mı?
genel olarak mutluyum ya hani, sanki bu ara aslında mutlu olmamam gerekiyormuş gibi. günü kurtarmak için bir şeylerden kaçıyorum sanki, kaçmak demişken:

"benim en büyük mutluluğum her şeyden kaçmak. her şeyden. tüm çocuklardan. tüm acılardan. tüm sevgilerden. tüm orgazmlardan. tüm gecelerden. tüm günlerden. her hilal aydan, her ülkeden. ben her gece ölüyorum. her sabah yeniden canlanıyorum. her yirmidört saatlik zaman dilimi hem ölüm hem yaşam aynı zamanda..."
Tezer Özlü

dün hazırlandım, evden çıktım, otobüs durağına gidip beklemeye başladım, otobüs gelince de binmedim. vazgeçtim o an. hasta olduğuma dair mesaj atıp eve döndüm. ki haftasonunun tek dışarı çıkması da bu iken. ama yalan söylersen çarpılırsın, ben bugün bunu gördüm. ipekçik arpacık mı oldu diye koşturdum medikoya. 2kutu damla ve 2 kremle mutlu bi beraberliğimiz var artık. "bir gözünü oyduğu fikrine alışmaya başlamıştım. Hatırladığım kadarıyla iki gözü vardı." gülümsedim o an. gülümsemek demişken:

"sokakta giderken, kendi kendime
gulumsedigimin farkina vardigim zaman
beni deli zannedeceklerini dusunup
gulumsuyorum"
Orhan Veli

Aslında bir şeyler söyleyip kaçmak değil derdim. Sadece küçük küçük şeyler var ya hani, diyaloğa dökülürse büyüyecek, monologda kalıp söylenip sonra kapanması lazım ama. büyümemesi. çünkü bu sefer sadece ilk cümlem var, arkasında bir devam yok, başka savunma sözleri saldırılar pençeler yok. doğru olan da bu zaten.
birileri bir yerlerde mutlaka aşk demiştir şu an:

"Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde... Fakat daima ödersiniz… Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz."
Ahmet Hamdi Tanpınar

23 Ekim 2010 Cumartesi

hüznü gözlerinin arkasında olan kız dünya üzerinde var olan en güzel şarkılardan biri, evet. ama bugün, beni bir melek öldürdü.

bak dedin, baharı getirdin
gelen bahara lanet ettin
sonra gökyüzüne uçtun
alev alev meleğimle
beni bir melek öldürdü.

geceye karapaks yakışır. herkesten çok.
Fotoğraf çekmek istiyorum, çünkü mutluyum. 18 yaşındaysan çok normal bir durum değil bu aslında. belki mutlu olmanın getirilerini kaldırmanın zorluğundandır, çünkü özellikle yokluğunda anlaşılıyor zorluğu. evet. ama ben mutluyum, ve istiyorum ki insanlar dünyayı benim gözümle görsünler. ona baktıklarında:
Aşırı erkeksi olduğunu değil,
Bunun ona ne kadar yakıştığını görsünler. zira o dünyanın görüp görebileceği en değişik, en güzel kadınlardan biri. tartışma da kabul etmem hiç. Birileri onu benimle aynı yerden görsün. İnsanlar bazı şeyleri benimle aynı gözle göremiyorlar ya, çok acıyorum o zaman. bazı şeyleri taparcasına sevdiğim için mutluyum.

Diye düşündüm hep. Ama dün Jean Mohr girdi hayatıma.Kendisi İsviçreli bir fotoğrafçı. John Berger'le birlikte yazdıkları birkaç kitapları var, bir tanesi de yeni bitirdiğim Anlatmanın Bir Başka Biçimi. Kitapta, Jean Mohr'ın bir çalışması var. Genellikle fotoğraflarının altına hikayeleriyle ilgili notlar düşermiş, ama bir seferinde açıklama görevini başkalarına bırakmaya karar verip arşivinden birkaç fotoğraf seçmiş ve sokaktan geçen hiç tanımadığı insanlara gösterip yorum istemiş.


Aslında iki fotoğraf seçmek istemiştim. ama internette Mohr hakkında da, fotoğrafları hakkında da pek bi bilgi yok maalesef.
Bu fotoğrafın da kalitesi için üzgünüm. Yorumları olabilecek en farklı meslek grupları içinden seçmeye çalıştım.

Bostancı: Bu fotoğraf benim aklıma günümüzde petrol üreten ülkelere ne kadar bağımlı olduğumuzu, onlarla kavgaya tutuşmak yerine birlikte iyi geçinmemiz gerektiğini getiriyor. Şimdi musluğu kapatıyorum, yarın açabilirim. İleri gitmenin bir yolu yok.
Rahip: Eğlenceli! Benim ilk tepkim şöyle: Onun gibi, hiçbir kaygı duymadan uyuyabilmek isterdim. Uyumak bir nevi özgürlük. İkinci tepkim daha bir düşünülüp tartışılmış: Bu borularda ne var - petrol mü, su mu?- Hangi ülke, Hangi nüfus için? Adamın soldaki ağacın üstünde ya da bir evin kapı aralığında uyumasını tercih ederdim. Borulara kafa tutuyor!
Liseli Kız: Bu adam kendini ısıtan bir şeyin üstüne uzanmış. İlk borunun rahat ettirmediğini düşünen biri de gelecek.
Aktris: "Uzun bir yolculukta dinlenme." Burası bir boru hattı mı? Dünyanın ucuna vardınız duygusu. Gidip duruyor, sonra dinleniyorsun. istikametin ne olacağına zaten daha önceden karar verilmiş. Görüntüdeki başka her şey kayboluyor.
Fabrika İşçisi: O borulardan ne akıyor? Su mu yoksa yakıt mı? Adamın uyuma şeklinden iyi bir dinlenmeyi hak ettiği anlaşılıyor.
Gerçek hikaye: Ponai burası, Bombay'ın 30 km uzağı. Şehre su taşıyan su boruları. Oğlan boruların üstünde uyuyakalmış, sebebi serin olmaları.


keşke diğer fotoğrafları koyabilseydim, bulamadım hiçbirini.
ama şöyle bir örnekte vardı misal. bir kız çocuğu. elinde bebeği. kızın yüzü buruşuk, ağzı kocuman açık. Rahibin yorumu:


"Garip bir fotoğraf. Birilerinin, çocukları, dünyanın zalimliklerini görmek zorunda kalmaktan koruması gerekmiyor mu? Gerçekliğin bazı yönleri bu yaştaki çocuklardan saklanmamalı mı? Oyuncak bebeğin gözlerini kapatan elleri orada durmamalı. her şeyi gösterebilmeli, hepsi görülebilmeli. "


Gerçek hikaye: İngiltere, kırsal bir bölge. Küçük kız oyuncak bebeğiyle oynuyordu. Bazen tatlı tatlı, bazen haşin hareketlerle. bir an da bebeğini yemek istermiş gibi bir hareket yapmıştı.




Evet. İlginçti, güzeldi kitap. Açıkçası John Berger kısmı bana ağır geldi, ama Mohr kallavi adamdı.

17 Ekim 2010 Pazar

günlerdir süren saçma salak ruh hali, cilve, saatlerce gülme, suskunlaşma birden, yeni insanlar tanıyıp eğlenmeye başlama, eskilere özlemin doruklara çıkması. dakikalarca göz makyajıyla uğraşıp arkasından gözlerin oyulana kadar ağlama. ortadaki kararın doğru ve ortak bir karar olduğunu bilmek o doğrunun sertliğini yumuşatamıyor.
ağlamak nereden gelir? yani insanın psikolojisi bozukken niye acısını gözlerinden çıkarır, bunu bir doktor civanıma sormalıyım. şarkı söylemek sonra, hayatında hiç söylememişken. "meyan", o şarkının meyan perdesine ilk defa çıkabildim ama önemli değil, söyleme nedeni peste kaldı çünkü, bu kızı yeniden büyütmeliyim.

zarlar düşeş gelseydi her şey çok farklı olabilirdi, olmadı.