Çocukluğumdan beri bilirim o yolu.
Evden çıkar, iki kat merdiven inersin. Sonra dış merdivenler
başlar. Önce sola, ardından sağa dönersin. Sitenin iki
kapısından soldaki hep açıktır; elin kolun doluysa kitap gazete
yahut plaj sepetiyle, ona yönelirsin. Yok, rahatsan sağdaki daha
yakın.
Çocukluğumdan beri bilirim. Çok
küçükken sitedeki diğer bebelerle oynardık. Sokağa çıkıp
kızlarla ip atladığım zamanlar kadar eski yani, zira ben çocukken
bile sevmezdim çocukları. Ölmemiş bir dede, anneanneyle; torunlu
yaşlılı (bizde tek kelimelik bir “grandparents” kavramı yok,
olsaydı keşke) tatilleri sevecek kadar küçükken yani. Akşamları
dondurma mı mısır mı diye sorulan, bir şeyleri feda etmek
zorunda kalmanın en acı verdiği zamanlar kadar eskiden beri
bilirim.
O zamanlar Çakraz adı sanı bilinmez
bir köydü. Anneme “Tatil köyü mü şimdi bura” diye
sorduğumda “Evet” derdi. Keşke tatil köyleri hep öyle
kalsaydı.
Çakraz kalabalıklaştıkça bizim
ailemiz küçüldü. 3 ailenin sığıştığı kuş yuvası eve
teker teker gitmeye başladık önce. Sonra dedem “gelemeyecek”
oldu.
14 yaşındaydım etraftaki
delikanlıların artık daha başka gözle bakmaya başladığını
fark ettiğimde. Nasıl mutluluk verir insana 14'ünde o bakışlar!
Köpek hep çok olur bizim oralarda.
İki köpeğin çiftleşmesinin ne olduğunu anlayabilecek kadar
büyüdüğümde artık arkadaşlarla gitmeye başlamıştık o eve.
Büyümeyi durdurmak mümkün olmadı anlayacağınız. Bazılarıysa
daha çok küçük; köpeğinin üstüne niye başka bir köpeğin
çıktığını anlamayan kız gibi mesela. Bazen aklıma gelir de
merak ederim; acaba o kız büyüyüp de çiftleşmenin ne olduğunu
öğrendiğinde köpeğinin üstüne çıkan diğeri aklına gelecek
mi, kafasının karışıklığını çözebilecek mi diye.
Unutmuştur belki. Neleri unutmuyor insan.
- Enişteee! Hoş geldin!
Küçüklüğümden beri annemlerle
geldiğimizde bir ritüelimiz vardır ama. Annem evi yerleştirir
hafiften temizlik yaparken baba kız sahile iner alışveriş
yaparız. Değişen şeyse “Allah vere de bu sefer yakalanmasak”
lafı.
- Hay... Merhaba abi!
Sesi resmen löp et çıkan, üzerinden
buram buram dana kokuları tüten, hayatı et olmuş; kendi et
kesilmiş adam. İnsan hiç mi korkmaz et olmaktan? Dedenin miras
bıraktığı köyde kök salmış, dükkanın önüne attığı
sandalyesi vücudunun şeklini almış bir kasap.
- Enişte tartıyorum bir buçuk
kilo.
- Yok abi naptın, kim yiyecek o
kadar eti.
Ben yerim. Rakı balıklı gecelere
çok var daha; sahilde gece yarısı şarkılarına da. Kıpkırmızı
sırtı ve dahi yanakları, parça parça sivrisinek ısırığı
bacaklarıyla; küçücük bir çocuğum ben daha. O zamanlar oyun
taşları şıngır, bütün gazeteler ekti. Yine aynı dalga, aynı
simit, yine öğle uykusu! Değişen hiçbir şey yoktu daha.
- Enişteee! Hoş geldin!