20 Eylül 2009 Pazar

otobüs#1

O'na baktığım anda, aklıma gelen ilk şey 'acaba bu kadar güzel olduğunun farkında mı?' oldu. Hayatımda gördüğüm en güzel varlıktı.Oysa yüzünde bunun farkında olduğuna dair en ufak bir işaret yoktu-gurur ya da kibir-

Uzun değildi, belkide bu yüzden çok dikkat çekmiyordu normal hayatında, bilmiyorum. Ne giydiğini hatırlamıyorum bile, kot-bluz büyük ihtimalle. Onu gördüğüm anda, üzerinde krem rengi ya da vişne çürüğü olmasını diledim; krem rengi bol dantelli bir elbise olabilir mesela. Ama hayır, vişne çürüğü. İçinde ne olduğunu hiç belli etmeyen büyük siyah düğmeli uzun bir mont. Küpeleri olmamalıydı; aslında kolyesi, yüzüğü, kadınların olduklarından güzel görünmeleri için icat edilmiş hiçbir şeyi olmamalıydı.

Bir an göz göze geldik ve o gözlerini o anda kaçırdı. Ona, ne kadar güzel olduğunu söylemek istedim, yanlış anlayıp anlamayacağını hiç umursamadan.Ona bilmediği bir şey söylemek istedim, o anda arka fonda L'homme'un çalmaya başladığını, rüzgar estiğini, bir yerlerde birilerinin kaşık kaşık bal yediğini, fısıldamanın konuşmanın en güzel yolu olduğunu..Romain Gary'nin en çok etkilendiğim tasvirlerinden birini söylemek istedim:

''Boynu öylesine doğal bir inceliğe sahip ki, edebiyatın kuğu boynu benzetmesi onun yanında sıradan kalıyor.''

Ona dünyasının kahverengi olduğunu söylemek istedim.Renkler dünyasında yaşamadığını, turuncunun sarının pembenin üzerinden akıp gittiğini söylemek istedim. Artık sadece objektiflerin arkasından görülebilecek kadar sessiz sedasız, huzur dolu bir kahverengi.

Onu sadece bir kere gördüm, büyük ihtimalle de bir daha asla göremeyeceğim.Ona çok güzelsin demek istedim, defalarca kez, güzelsin, güzelsin, güzelsin demek istedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder