oğuz benim yıllardır sıfatlara sığdıramadığım, çekiştirip köşelere sıkıştıramadığım, uzak kalıp vazgeçmiş gibi yapıp beceremediğim insandır. yerini herkes bilir, o yerin her şeye rağmen hiç sarsılmadığını da. ve dün çok uzun zamandan sonra bütün gün birlikteydik. ormancıda kahvaltıyla başlayıp, tunalıda kuşlu, boklu,bol çocuklu gösteriyle ve onlarca fotoğrafla devam edip, kitapçanın patatesli
kaşarlı gözlemesiyle ve sonunda oğuzu tavlada yenmesiyle sona eren bi gündü. fotoğrafların devamı bir yerlerde var ve onun insanlığa duyurmakla ilgili sorunlarımı ilk defa gözardı ediyorum.
sadece olabildiğince uzun süre o mühendis sıfatını taşımaktan uzak durasım var.hayallerini gerçekleştirmek yönünde karar veren ve her şeyi bırakıp istanbula gitmeyi beceren, özenim, özentim, kırmızı geldi sonra bugün. onunla saatlerce kitapça ve arkasından ustalara saygı. cem karacayı bazı yerlerde resmen adamla karıştıracak kadar iyi söyleyen bir tuğrul(isimlerden emin değilim) ve barış mançoyu batıran, batırmakla kalmayıp yerlerde noktalayan mustafa. cem karaca mı barış manço mu sorusu barış mançoda çılgınlar gibi eğlenirizden bizi bitirdin mustafaya döndü malesef.
tuğrul:koca mustafa kemali yedin yine doymadın mı?(alkışlar)
+maşallah savaşa götürür bu adam bu gazla.
-ama mustafa?
+o diskoya bile götüremez.
günün en güzel pozu aa bak yağmur diyen kırmızı olmalıydı, ama birincilik küstüme gitti.

ve yarın, hayatım boyunca taşımak istediğim ünvanla ilgili ilk mesleki adımımı attığım gün olarak hafızama kazınacak; seneye bugün -umarımki- bir yıl oldu diyeceğim gün yarın. o çok sevdiğim adamın asistanı olmak.
konser boyunca, kız elini kaldırsında öyle çekeyim diye bekledim, konseri bırakıp kızı seyrettim. deklanşöre basılı olan parmağıma kramp girdi, bir hey jude, bir i wanna hold your hand geçti sahneden yinede kızı seyrettim. ha o el hiç kalkmadı, konserin bi kısmı da piç oldu evet. ama bi konser ancak o kadar güzel olabilirdi. ve itiraf ediyorum küstüm, gitmeyelim demeyi bende düşünmüştüm.