(Bu yazı, Gözde Mimiko Türkkan'ın 25.12.2015-23.01.2016 tarihleri arasında The Empire Project'te gerçekleşen 4. kişisel sergisi "Wish Tree"nin kataloğu için yazıldı.
Çeviri: Kerimcan Güleryüz)
Mathieu Kassovitz, görkemli filmi La Haine'in açılış sahnesinde karakterlerden birini konuşturur:
“50 katlı bir binadan düşen bir adamın hikayesi bu. Adam, düşüş esnasında kendini rahatlatmak için sürekli şöyle diyormuş: 'Buraya kadar her şey yolunda, buraya kadar her şey yolunda.’ Oysa, önemli olan yere düşüş değil, yere çarpıştır.”. Kanıksamaların, önünden geçip gitmelerin, “adam sen de”ciliğin, önemsememelerin 25 saniyelik bir konuşmaya sıkıştırılıp, hap niyetine önünüze konmasıdır bu sahne. Fransızca bilmeseniz dahi anlamını öğreneceğiniz ve ara sıra kulaklarınızda çınlayacak kalıbı öğretir:
“Jusqu'ici tout va bien” (buraya kadar her şey yolunda). Dürten ve uyandıran ve bunca zamandır uyumanızla yüzleştirerek utandıran...
Nicedir Gözde Mimiko Türkkan'ın çalışmalarını da “dürtme” ve “yüzleştirme” sözcüklerinden ayrı düşünemediğimin ayırdına varıyorum. Bu da aslında çalışmalarının, nehirler misali, yer kürenin iniş çıkışlarıyla farklı kollara ayrılsa da hep ortak bir kaynaktan çıktığını ispatlıyor.
Kendisinden önce çalışmalarıyla tanıştığım, ne zaman
“acaba nasıl biridir” diye düşünsem sürekli çevresine bakınan, meraklı, hatta kimi zaman bu huyuyla kedileri öldüren, güçlü ve zaman zaman iğneleriyle en yakınındakileri dahi rahatsız edebilen bir kişilik biçtiğim Gözde Türkkan, tanıştığımda bütün bu biçmelerin doğruluğunu suratıma vurdu. Bu derece naif, tatlı bir insanın içinde bunca kavgayı taşıyabilmesine, Kassovitz'in 25 saniyede özetlediği şeyi dert edinip bütün ömrüne yedirebilmesine ise hayret doğrusu.
Çalışmalarında genellikle toplumsal cinsiyet ve beden politikalarından yola çıkan Gözde Türkkan, iğnelerini yanında taşımayı ise hiçbir zaman bırakmayandır. Bu iğnelerini 2008 yılında ürettiği
I was looking to see if you were looking back at me to see me looking back at you (Baktım Sana Dönüp Baktığımda Baktın Mı Bana) çalışmasında öncelikle kendisine saplayarak bakışı (kendisininki de dahil olmak üzere) kendi bedeni üzerinden sorgularken, sonraki yıllarda
Pay Here (2010) ile birlikte bu sorgusunu dışarıya çeviriyor. Bu bağlamda yönteminin hep aynı olduğunu hissediyorum: Bakanı artık kanıksadığı ve bu yüzden önemsemeden önünden geçip gittiği ufak ayrıntılarla yüzleştirmek. Sürekli uyanık kalan, bu nedenle yanındakinin uyumasına da bozulan bir ruh hali.
Bu ruh halini, yeni sergisi
Wish Tree (Dilek Ağacı)'de ise başka bir konuya yöneltiyor. Çalışma, seyirciyi farklı ülkelerden kültürler, adetler, inançlar ve duruşlarla yüzleştirirken gündelik hayatta basit işaretleriyle sürekli karşılaştığımız ötekileştirme ve uzak tutma halini sorgulatıyor. Her ne kadar önyargılı, ırkçı, zenofobik yılları atlatmış olsak da, benzeri bir yabancıyı işaretleme durumunu gündelik hayatımızın basit eylemlerinde sıklıkla görüyoruz hala. Sarışını aptal, Türk'ü barbar, Japon'u cinsel sapkın görmek ve daha niceleri... Gözde Türkkan ise Wish Tree’de farklı kültürlerin ayrışma değil, birleşme haline odaklanıyor. Eylemler ya da eylemlerin gerektirdiği ritüeller kimi zaman tanıdık olmasa da bir bakış, bir gülümseme, bir not gibi evrensel kodlarla bu yabancılık kırılıyor. Wish Tree, seyircinin kendi güvenli kabuğunu kırarak tanınmayana karşı yarattığı ötekileştirme halini sorgulamasını sağlıyor. Bu yönüyle Gözde Türkkan'ın en optimistik çalışması da denebilir.
Maurice Blanchot, İtiraf Edilemeyen Cemaat kitabında eksiklik ilkesinden bahseder. Her varlığın temelinde bir yetersizlik ilkesi olduğu ve yetersizlik bilincinin gerçekleşmek için bir ötekine ihtiyaç duyuşu üzerinedir bu ilke. Bu derecede globalleşmiş ve şeffaflaşmış bir düzende, son derece insani bir duygu olan ait olma ihtiyacını gideremeyen ve bunu kendi yetersizliğiyle ilişkilendiren birey, kendini toplumun kabul edeceği bir forma sokmaya çalışır. Sergide yer alan diğer bir çalışma
Now You See Me (İşte Şimdi Gördün Beni) ise bu konuya odaklanarak bireyin ortak paydaların huzurlu çatısına dahil olabilmek ve bunun üzerinden kendi varlığını yeniden üretebilmek adına yaptıklarını sorguluyor. Türkkan'ın beden politikaları üzerinden şekillenen diğer çalışmalarını düşününce bu çalışma, fazlasıyla tanıdık aslında. Amatör ya da amatör görünümlü porno videoları, bu filmlerin oyuncu seçmeleri ve “camgirl” görüntülerinin yeniden canlandırıldığı görseller, birçoğu yeni bir ortama girmiş ve bu ortama arzulanabilirliğiyle tutunmaya çalışan genç kadınları betimliyor. İnsan olarak değerimizin bir başkası tarafından ne derecede kabul edildiğimize bağlı olduğundan bahseden Lacan'a da selam gönderen Gözde Türkkan, kişinin bir başkası tarafından arzu yoluyla kabul edilme ihtiyacına odaklanıyor. Hala devam eden bu çalışmada model olarak kendisini kullanması ise son derece Türkkanvari.
Bütün bu çalışmalara, suların vardığı değil de kaynağını aldığı noktadan bakmaya başlamalı. Çünkü tam da o anda, Gözde Türkkan'ın tüm külliyatının nasıl da birbirine eklendiği, birbirini tamamladığı ve güçlendirdiği bir kez daha fark ediliyor. Sergide geçmiş projelerinden yahut gelecek projesi
La Comédie Humaine (İnsanlık Komedyası)'den hangi izlerle karşılaşacağımız da ayrı bir merak unsuru.
Wish Tree, Gözde Türkkan'ın önceki projelerinde de olduğu gibi seyirciye net bir mesaj vermek yerine sadece onu uyandırmayı hedefliyor. Uyandıktan sonra çalışmadan çıkaracakları ise tamamen seyirciye bırakılmış, ancak tek bir mesajı çok net veren: “Jusqu'ici tout ne va pas bien” (buraya kadar her şey yolunda değil). Bir şeyler o kadar da yolunda değil...
Mathieu Kassovitz’s film “Le Heine” opens with a voice-over, “This is the story of a man falling from a 50-storey building. To keep his calm, during fall he repeats to himself:
“So far, everything's fine, so far everything's fine." However, it isn’t the fall that’s important but the imminent impact.”. In essence this scene, is the 25 seconds of condensed dialogue of the disenfranchised, of the fatalistically twisted, of the ignored and dispossessed. Even if you don’t know French it is almost assured to be a quickly learned mantra
"Jusqu'ic tout va bien" (So far, so good). Poking and prodding you awake to shame you for having slept through it all.
For quite some time I have come to the realization that I cannot consider Gözde Mimiko Türkkan’s work without thinking of the words “Prodding” and “Confrontation” . That her work akin to a river being divided in to different branches by the ups and downs of the planet always springs forth from a common source. I met her work before I met her, wondering what sort of person she was, I imagined someone in a constant state of observation, someone consumed by a level of ‘curiosity of the cat killing kind’, someone strong , some one who’s innate quest took its toll on those closest to her. The reality of her was all that I had imagined and maybe even more. How someone so sweet, so beautifully naïve, carry such could conflict inside of her, how could she take everything that Kassovits summarizes in those fatal 25 seconds and internalize through her life?
While usually her work is focused on the topics of issues of gender and body politics, she seldom makes that journey unarmed; her needles and pointy objects are always with her. In her 2008 work
“I was looking to see if you were looking back at me to see me looking back at you” there is almost a level of self-harm where that piercing gaze and curiosity is internalized, and the quest takes place on and through her own body. In her subsequent series
“Pay Here” (2010) the quest takes on an externalized approach, the focus turning, shifting outwards. In this context I think she always stays true to that methodology, to confront the observer with the details that they have become inured to; an insomniac disturbing the sleeping patterns of those around her.
In her new body of work Wish Tree this state of being travels to a new destination. The series juxtaposes the essence of the “other”, both in terms of nationality, culture, beliefs; confronting the audience with the mundanity of daily life where this state causes alienation and a sort of dismissal. However much we may have gone forward from a time of heightened biasedness, racism and xenophobia we still have not moved forward from the need to mark and or separate ourselves from the “foreigner”; The blond is dumb, the Turk a barbarian, the Japanese are all perverts, etc etc. In Wish Tree, Gözde Türkkan doesn’t divide but brings together these different states of being. While the actions or the rituals which are a part of the actions may not be familiar, this state of the other is broken by universal codes such as a glance, a smile, or even a simple note. Wish Tree allows the audience to question and the opportunity break its shell and hence maybe create her most optimistic series to date.
Maurice Blanchot, in his book ‘The Unavowable Community’ speaks of these shortcomings; that each entity has a policy on the basis of personal incompetence and failure and hence has need of the ‘other’ to externalize and address this state. In this highly globalized and transparent order, the very human need for a sense of belonging and their inability to associate it with individuality tries to put itself in a form acceptable to the community.
The other body of work showcased in the exhibit - Now You See Me – focuses and questions the individual’s desire to bask in the warm glow of the lowest common denominator and the actions it takes for acceptance one way or another and to re-construct itself to fit that mold.
Building upon Türkkan’s prior work on the politics of the body, this study in a way is all too familiar. The re-enactment of amateur and amateur-looking porn videos, of the casting couch and "camgirl" images shows us these young women who are trying to get a hold in this new environment through catering to a state of forced desirability. This need for acceptance by the conduit of desire and the related quest of the individual’s measure for self-worth provided by the acceptance one receives from the other is Türkkans’s proverbial tip of the hat to Lacaan. The fact that the model in question in this ongoing series, is the artist herself, is trully Türkkan-esk.
One should examine these works not with how much the water has seeped in to the nooks and crannies but to the source of the water itself. It is precisely because at that moment, that we realize how her whole body of work until now complement and strengthens each other. One is curious to see what traces one will find from her upcoming project “La Comédie Humaine” and her previous series in this her latest work.
In Wish Tree, as in her previous project, Türkkan rather than giving a clear message to the audience aims to shake them out of their stupor. What they may realize once roused, is up to the audience, but one thing is very clear that: "Jusqu'ic ne va pas tout bien" (So far, not so good) . Somethings are not right at all...